Sabahtan beri sıcağın altında çalışmaktan sırılsıklam ter olmuştu. ‘İnşallah bunca emeğe değer, geçen yıl olduğu gibi kuraklık vurmaz bizi’ diye düşündü.
Dinlenmek için tarlanın kenarındaki çalılıkların gölgesine uzandı. Kendinden geçiverdi, uyuyakaldı.
Uykusunda rüya görüyordu. Rüyasında; Hz. Ebu Bekir, Ona şöyle dedi: “ Bir oğlun olacak. Adını Muhammed Hamza koyacaksın”. Uyanıverdi, “Tamam” dedi kendi kendine Sihabüddin Sühreverdi’nin oğlu Hamza.
O dönemde ne ultrasonografi vardı ne de tıp bilimi elbette bu kadar gelişmişti ama diyen Hz. Ebu Bekir olunca, bunların hiçbir önemi yoktu ve onun dedesiydi Hz. Ebubekir.
Eve geldiğinde bir hareketlilik fark etti, karısının doğum sancıları başlamıştı. Ne kadar vakit geçti bilemedi haber verdiklerinde; ‘‘Bir oğlun oldu’’. Adını zaten Hz. Peygamber’in ‘‘Sıddık’’ı koymuştu. O da bu emre uydu ‘’ Muhammed Hamza oğlumun adı’’ dedi.
Kurtboğan adıyla da meşhur Şeyh Hamza’yı babası iyi yetiştirmişti. O da oğlu Muhammed Hamza’yı çok iyi yetiştirecekti.
Bu çocuk çok farklı idi. Öğrenme iştahı, zekası, pırıl- pırıl ve hep gülümseyen kocaman kara gözleri ile bakana da görene de ‘Maşallah’ dedirtiyordu.
7 yaşlarında Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendi. Yaşadıkları yer olan Osmancık ona dar geliyordu. Bu nedenle babası, Muhammed Hamza’yı eğitimini geliştirmesi için Amasya’ya gönderdi.
Osmancık, Amasya arasında gidip gelen Muhammed Hamza Amasya’da Kıraat (makamına ve anlamına uygun okuma), Tasavvuf, Arapça öğrendiği gibi tıp biliminde de kendini geliştirdi. Yıllar önce Osmancık dar gelmişti Ona, şimdi de Amasya.
Tasavvufta daha iyi yetişebilmek için Ankara’ya Hacı Bayram-ı Veli’nin dergahına gitti. Hacı Bayram bu mütevazı, çalışkan öğrencisini çok seviyordu. Usul ve Erkan öğrendiği gibi hekimlikte de çok iyi olmuştu.
Hacı Bayram yeterli gördüğünde, Muhammed Hamza’ya ‘’ Yol Verdi’’ ve Göynük’e gönderdi. Göynük ve çevre yerleşim yerlerinde kısa sürede tanındı ve çok sevildi. Fakat bir fark vardı bu sevgide. Kimse, Muhammed Hamza demiyordu Ona. Unutulmuştu gerçek adı. Herkes, ‘’AKŞEMSEDDİN’’ diye hitap ediyordu. İsmi Sultan 2. Murat’a kadar ulaştı.Hünkar kısa bir araştırmadan sonra oğlu Şehzade Mehmet’in eğitiminden sorumlu olmasını istedi, O da kabul etti.
Gelecekte ‘’Fatih’’ diye anılacak olan Şehzade Mehmet’in, Hocası ile ‘’Yola Çıkması’’ böyle başladı. SINIRSIZ HAYALLER, BÜYÜK HEDEFLER ve BUNLARI GERÇEKLEŞTİRECEK BİLGİLERLE DONATILAN Şehzade’nin padişah olur olmaz ilk hedefi İstanbul’u almaktı ve hemen fetih hazırlıkları yapılıp, sefer başlatıldı. İstanbul’u almak kolay değildi. Tarihin her döneminde çok isteyeni çıkmış, güzel, işveli fakat nazlı bir kız olmuş, çok canlar yakmıştı. Fetih geciktikçe devlet büyüklerinin bazıları ‘’ bu kadar masraf ve can kaybına değer mi?’’ diye konuşuyorlar ancak Akşemseddin her defasında ‘’ daha vakti gelmedi’’ diye karşı çıkıyordu. 2. Mehmet, Hocasının manevi desteği ile sabrediyordu ama öfkesinden de atını Boğaz’ın sularına sürüyordu. Nihayet İstanbul’un Dış Kapısı düştü. Ancak takdirle söylemek gerekir ki, İç Kapı kahramanca savunuyordu ‘’ dünya güzelini’’.
Hocası ve diğer devlet büyükleri ile beraber İç Kapı önüne gelen Sultan, Emeviler döneminde (661-750) burada şehit düşen Hz. Muhammed’in sancaktarı Ebu Eyyup Ensari’nin ( Halid bin Zeyd ) kabrinin bulunmasını istedi. Herkes farklı bir yerde arama yaparken Akşemseddin namaza durdu. O kadar uzun sürdü ki namazı, etrafındakiler ‘’ Hoca Efendi bulamayınca hicabından namazı bitiremiyor galiba’’ diye fısıldaşmaya başladılar.
Nihayet Akşemseddin seccadesini kaldırdı ve ‘’ Eyyup Ensari Hazretleri’nin kabrinin üstüne sermişiz seccademizi’’ deyip, buranın kazılmasını istedi. Gerçekten de dediği gibi Hz. Peygamberin Sancaktarı burada yatıyordu.
Türk Ulusu’na yeni bir “Kutsal Emanet” görevi daha vermişti Allah; Ebu Eyyup Ensari’nin Kabri. Kim vesile kılınmıştı? Akşemseddin. Akşemseddin yani Muhammed Hamza kimdi? Hz. Ebu Bekir’in soyundan gelen torunu. Bilge, gönül ve dava insanı.
Allah; Kendisine inanan, emir ve isteklerinin yerine getiren, Ona ortak koşmayan bütün insanları ve milletleri olduğu gibi Türk Ulusu’nu da Seviyordu, hep Sevdi. Böyle olmasaydı Yunus Emre’yi, Somuncu Baba’yı, Ebu Eyyup Ensari’yi, Hacı Bektaş Veli’yi, Akşemseddin’i Bize kısmet eder miydi?
Bu Millet ‘’ KÜLLERİNDEN’’ kaç devlet çıkardı biliyor musunuz? Kısmet eder miydi Sevmeseydi; Bize, Kemal’i?
1839’dan bu yana içerde ‘’Bizimkiler(!)’’, dışarıdan ‘’Onlar’’ bu kadar uğraşıyorlar bir türlü YOK EDEMEDİLER TÜRK ULUSUNU. Sizce niçin? Becerikli devlet adamlarımız, dünya çapındaki ilim ve bilim insanlarımız sayesinde mi???
Hatırlayın Kurtuluş Savaşı’nı. 1911’den itibaren sürekli savaşmak zorunda kalmıştık tüm dünyaya karşı, tam 11 yıldır. Ve KAZANDIK. Silah, para, sanayi, yeterli insan sayımız yoktu ama TÜRKLER BİR DEFA DAHA BAŞARMIŞTI.
Bugün “BEYİNLERİMİZİN İÇİNE HAPSEDİP” onların istediği gibi düşünmemizi sağlamaya çalışanlar gene başarılı olamayacaklar, “Kemaller, Mustafalar” onların bütün HESAPLARINI bozacaktır.
Nereden mi biliyorum?
Türk Ulusu “Kutsal Emanetlerine” HİÇ İHANET ETMEDİ. İnandığı, bağlandığı, taptığı VARLIK için TARİHİ BOYUNCA milyonlarca gazi ve şehit verdi. Ağzından çıkan hiçbir sözden dönmedi, zalim olmadı, kötülükten sakındı ( bu nedenle İstanbul’un kuşatması sırasında kendisine yardım teklif eden Papa’ya, Patrik ; “Papa’nın külahını görmektense, Sultanın sarığını görmeyi tercih ederim” cevabını vermişti ). Zor zamanlarında ONA sığındı, sabretti, mücadele etti. Kısaca Ona inandı ve Onu SEVDİ.
İnsan denilen ve sınırlı yeteneklerle yaratılan canlılar bunları yapabiliyorsa Sonsuz Kudret’in, inananlarına Rahmetini ve Sevgisini düşünün. Bizde şimdi, Geçmişimizdeki fikir, gönül, dava insanları gibi “DİNLENMEMEYE KARAR VEREREK” ÇALIŞMAK KOŞULU İLE ;
Basında hangi kalemler kiralanırsa kiralansın, hangi medya satın alınırsa alınsın, hangi TARAFlılar ülkemizde karışıklık çıkartmaya çalışırlarsa çalışsınlar BAŞARILI OLAMAYACAKLARDIR ( 12 Eylül 1980 İhtilali ile Türk Gençliği ve Beyinlerimiz cezaevlerinde yok edildi ama bugün ülkemizin en önemli problemi olan terör örgütünden BİR KİŞİ BİLE TUTUKLANMADI. Hem de l982 yılında Hakkari’de ikinci kurultaylarını yapıp, silahlı mücadele kararı aldıkları bilindiği halde. Kimdi bunların yolunu açan? Gladio’nun Türkiye’deki mevki, para veya güç karşılığı satın aldıkları).
Bu halk; Sonsuza kadar Ona inanacak, Emanetlerini koruyup-sahiplenecek, Sevecek, Sabredecek, ÇALIŞACAK ve BAŞARACAKTIR.
“….. Her kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden sakınırsa; şüphesiz ki, Allah; işte o takvalı kullarının sever”. ( Al-i İmran-76 )
“….. İman edenler ve Salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah) onlar için bir sevgi kılacaktır.”(Meryem Suresi-96)