Yatağında uzanmış derinlere dalmıştı. Çocukluğundan hatırlayabildiklerinden başlayıp, bugüne kadar geçen ömrünü düşünüyordu. Yaşadıklarından pişmanlıkları var mıydı karar veremedi. ‘’Yaşanması gerekiyormuş, yaşandı işte’’ diye konuştu kendi kendisiyle. Hep bir dereye benzetmişti insan yaşamını. Akan, engelleri aşıp denizlere ulaşmaya çalışan, sonunda da ona kavuşan bir dereydi insan ona göre.
Dağın bir yerinden çıkan kaynak suyu dere oluyordu ve başlıyordu yolculuğu. Kaç yıl sürer, hangi engellerle karşılaşır, yolunu şaşırır mı, ve ulaşabilir mi deryaya, bilmeden yol alıyordu.
İnsanların hayatları da böyle aslında. Hiç farkında değilizdir ama bazen o kadar kolay, rahat, sakin geçer ki günler, yılların aktığını fark etmeyiz bile. Tıpkı düz ovada ilerleyen dere gibi. En küçük taş parçası yoktur yolunun üzerinde.
Sonra aniden tahmin edemeyeceğimiz bir sorun önümüze çıkıverir. Gençlik zamanlarımızda bu problemler genellikle arkadaşlarımızdan kaynaklanır. Çaba, didişme, heyecan derken bitiverir. Tıpkı düz yatağında akan derenin önüne çıkan küçük kaya parçası nedeniyle iki kola ayrılması gibi. Biraz ilerleyince gene birleşir yatağında sular. Bizde devam ederiz, bölünmüşlüğü sona erdirip. Neyse ki yolumuzdan sapmamız uzun sürmedi.
‘’Tam işler yolunda, keyfimizde iyi’’ diye düşünürken yeni bir engel daha. Birinci de olduğu gibi bunu da tahmin edememişizdir. Fakat bu sefer daha zordur işimiz. Dere yatağı hem yokuş çıkıyor, hem de birkaç tane irice taş suyu bölüyor.
Bulmak için denize giden yolu, epey uğraşır bu sefer. Öyle kaptırır ki kendini, peş peşe gelen tümsekleri aşmak için nefes nefese kalır dere. Unutur denizi. Hem de hiç farkına varmadan. “Şuradan dolanayım, bunun yanından geçeyim, şurada biraz yavaşla, arada birkaç parçaya bölünmeler” derken nihayet tutturduk doğru yolu.
Arkadaşlarımız daha az önemlidir artık. Yeni bir çizgi var şimdi önümüzde. EVLENDİK, çoluk-çocuğa karıştık. KARI-KOCA; bakıcı kaprisi, komşunun sitemi, akrabaların “bizi unuttunuz artık” sitemleri ve nazı hepsi küçük taş parçaları. KÜÇÜK fakat etkili. “nihayet büyüdüler” derken okul, kurs, dershane, ya üniversite olmazsa telaşı, iş bulabilir mi endişesi derken hayat suyumuz bölünmüş, bölünmüş, sağdan, soldan birçok kola ayrılmış ve BİZ HİÇ FARKINA VARAMAMIŞIZ YOLUMUZU UNUTTUĞUMUZUN.
Üniversite yıllarındaki engeller, bölünmeler ne kadar basitmiş oysa. Kolayca olmasa da buluvermiştik yolumuzu, “unuttuğumuz olsa bile arada” denizi. Doğrusu, ömrümüzün ikinci aşaması çok zorlu imiş. Şöyle olsun, bunu da halledelim, şuradan deneyelim derken nasılda vermişiz kendimizi hayata veya unutur gibi yapıp, oyalamışız Kendimizi.
Sevgi, sevda, aşk, çocuk, şefkat, özlem; bunların hepsi de, “giderken sonsuz yaşama doğru” DOLDURMUŞ BİZİ. Öyle ki, başlayıştaki dere ile şimdiki arasında hiç benzerlik yok. Oysa o dere şimdi bu suyun içinde. Nasılda kaptırmışız koşuşturup durmaya. Hiç fark etmedik bile bazen yoldan çıktığımızı. GERÇEKTE KADERİMİZDİR İLERLEDİĞİMİZ, ZİK ZAKLAR ÇİZEREK YAŞAM ÇİZGİMİZDE.
İşte şu son engeli de aşarsak çok kolay işimiz. Fakat son engel çok dik. Ne olurdu bu kadar zor olmasaydı, kıyamet mi kopardı çocuklarımız rahat bir yaşam kursalardı kendi yollarında. Bunu da aşmak gerek. Zor diyoruz ama bu sefer daha kolay mücadelemiz. Onlarca kilometre yol kat etmenin tecrübesi var şimdi. Ne on sekiz yaşındaki gibi dünyayı ova zannediyoruz, ne de korumaya çalışıyoruz Sevdiklerimizi; Kendimizden bile…
Dinlenebilir ve dinleyebiliriz artık KENDİMİZİN SESİNİ. Nasılda güzel bir sesmiş şırıltı. Çocuklar bir dakika bile susmuyorlar. Üniversiteden bu yana otuz yıllık arkadaşım Ayhan gene üniversite yıllarımı hatırlatıp soruyor hınzırca gülerek: “Bir mucize olsa gider misin o yıllara?”. “Bir saniye bile düşünmem ama mucize yok Ayhan’ım, mucize yok. GİDEN çok, DÖNEN hiç yok” DİYEMİYORUM.
Tek isteğim telaşsız, kaygısız O’na ULAŞMAK. Karışıvermek önceden giden milyarların arasına.
Arkamda; dalgalı saçlar gibi ormanları, karşımda; maviler giyinmiş rengiyle Karadeniz’e ulaşıveriyorum.
Varlığında yok olmak için Yol’a çıkmıştım. Şimdi “Yokluğumda” Onunla Var Olacağım.
S a k i n ve H u z u r l u y u m…